“Burak Akan’dan Tiyatroda Derin Bir Bakış: Kimlik, Ruh ve Hayat”

“Burak Akan’dan Tiyatroda Derin Bir Bakış: Kimlik, Ruh ve Hayat”

Tiyatro, yalnızca bir sahne sanatı değil; insanın kendi ruhunu, kendi yaralarını ve kendi ihtişamını görme biçimidir. Yunan tragedyalarının ağır ritüellerinden, Türk sahnelerinin sıcak ve içten dokusuna kadar tiyatro, her zaman insanı insana anlatmanın en kadim yolu olmuştur.

Türk tiyatrosu, Karagöz ile Hacivat’ın gölge oyunlarından, Genco Erkal’ın entelektüel yorumlarına, Yıldız Kenter’in sahnedeki eşsiz ihtişamına uzanan bir köprü gibidir. Dünya tiyatrosunun Shakespeare ile kurduğu evrensel sahne dili, bizde Nazım Hikmet’in şiirinde, Haldun Taner’in oyunlarında vücut bulmuştur. Çünkü tiyatro, aslında bir milletin ruhunun aynasıdır.

Seyircinin gözünün içine bakarak, en çıplak haliyle insanı anlatabilen başka bir sanat var mıdır? Sinema büyüler, edebiyat düşündürür; ama tiyatro, varoluşun en çıplak gerçeğini sahnede titreterek yaşatır. Bu yüzden tiyatro bir sanat değil, bir varoluş biçimidir.

Dünya tiyatrosu Aristoteles’in “katarsis” dediği arınmayı amaçladı; bizde ise meddah, seyircinin kahkahasında ve gözyaşında kendini bulan bir hafıza oldu. Ve bugün, teknoloji çağında dahi tiyatronun sahnedeki tek bir nefesle bizi büyülemesi, insanın aslında ne kadar kırılgan, ne kadar geçici ama aynı zamanda ne kadar büyük bir varlık olduğunu hatırlatır.

Çünkü tiyatro, aslında tek bir sorunun peşindedir: “İnsan, nedir?”
Bu soruya verilen her cevap bir replikte, her susuş bir sahnede, her gözyaşı bir finalde gizlidir.

Belki de tiyatroya gitmek, aslında kendimize gitmektir. Seyirciler arasında otururken, sahnedeki oyuncunun yüzünde kendi yaralarımızı görürüz. O yüzden tiyatro bir sanat değil, bir aynadır.

Ve her oyun bittiğinde, salonun ışıkları yandığında biz aslında kendimizi biraz daha anlamış oluruz.

Burak AKAN

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.