Tükenmişlik Salgını: Yorgunluk Artık Sadece Fiziksel Değil

Modern dünyanın en görünmez salgınlarından biri, sessizce hayatlarımızı saran ve neredeyse herkesin bir şekilde temas ettiği tükenmişlik. Yorgunluğun artık sadece bedende değil, zihinde, ruhta, ilişkilerde ve hatta hayallerimizde bile biriktiği bir çağın içindeyiz. Bir zamanlar dinlenmeyle geçecek basit bir yorgunluk gibi görünen şey, şimdi günlerce, haftalarca ve hatta yıllarca süren bir iç boşluk hissine dönüşüyor.

Gözlerimizi açtığımız anda bizi karşılayan ekran bildirimleri, bitmek bilmeyen yapılacaklar listesi ve sürekli olarak “yetmemiş” hissi… Bunların her biri içsel dengemizi yavaş yavaş aşındırıyor. İnsan, varoluşunun özünde anlam arayan bir canlıdır; fakat bugün birçok kişi, anlamın yerini sürekli üretkenlik baskısına bıraktığını fark ediyor. İş bitmiyor, proje bitmiyor, beklentiler bitmiyor. Bu yüzden dinlenme bile çoğu zaman bir suçluluk duygusuna dönüşüyor.

Fiziksel Yorgunluğun Ötesinde

Eskiden yorgunluk, bedenin uyarısıydı: “Biraz dinlen, sonra devam edersin.” Oysa tükenmişlik, sadece kasların yorulması değil; ruhun, hayallerin ve bağların da yorulmasıdır. İnsan sabahları uyanmak istemediğinde, eskiden sevdiği şeylere ilgisini kaybettiğinde, arkadaşlarıyla bir araya gelse bile hiçbir şey hissetmediğinde, işte orada karşımıza çıkan şey basit bir yorgunluk değil, derin bir tükenmişliktir.

Kimi zaman bu tükenmişlik, kendi sesimizi duyamayacak kadar kalabalıkların, beklentilerin ve hızın içinde kaybolmaktan kaynaklanır. Kimi zaman da hayatı bir “yarış” gibi görmeye zorlanmamızdan… Halbuki yarışta olduğumuzu kim söyledi? Nereye varacağız? Ve vardığımızda elimizde ne kalacak?

Sessiz Bir Salgın

Tükenmişlik, açıkça konuşulmayan ama herkesin hissettiği bir mesele. İstatistiklere yansıyan depresyon ve anksiyete oranlarının ardında, görünmeyen bir yorgunluk ağı var. Birçok insan “dayanmak” üzerine kurulu bir hayat sürdürüyor; hissettiklerini saklıyor, güçlü görünmeye çalışıyor, hatta çoğu zaman kendi tükenmişliğini inkâr ediyor. Ama inkâr edilen her duygu, daha derinde daha büyük bir çürümeye yol açıyor.

Bir arkadaşımızla sohbet ederken, “Son zamanlarda çok yorgunum” dediğinde çoğu kez sadece bedensel yorgunluktan bahsettiğini sanıyoruz. Oysa belki de o kişi, hayatın bütün anlamını sırtında taşımaktan yorulmuş durumda. Belki de en çok ihtiyacı olan şey, dinlenmek değil, anlaşılmak.

Ne Yapmalı?

Tükenmişlikten kurtulmak için reçeteler kolay değil; çünkü bu, sadece bireysel bir mesele değil, toplumsal bir mesele de. İş dünyasının insana bakışı, üretkenliği ölçümleme biçimleri, başarı kavramının tek boyutluluğu, hepimizi bu görünmez salgının içine sürüklüyor. Fakat yine de bireysel olarak yapabileceğimiz şeyler var:

  • Kendimize izin vermek. Dinlenmeye, hiçbir şey yapmamaya, “boş” kalmaya izin vermek.
  • Başarıyı sadece çıktılarla değil, ruhumuzun dinginliğiyle de ölçmek.
  • “Hayır” demeyi öğrenmek. Tüm sorumlulukları sırtımıza yüklemek zorunda olmadığımızı fark etmek.
  • Küçük mutlulukları, sıradan anların kıymetini hatırlamak. Çünkü yaşam aslında en çok oralarda gizli.

Yorgunluğun Dönüştürücü Gücü

Belki de bu tükenmişlik salgını, bize başka bir şey anlatıyor: İnsan sadece üreten, sadece çalışan, sadece başaran bir varlık değildir. İnsan aynı zamanda düş gören, dinlenen, sevdiklerine sarılan, bazen hiçbir şey yapmadan var olan bir canlıdır. Tükenmişliğin farkına varmak, belki de hayatı yeniden kurmak için bir davettir.

Bugünün insanı, görünmez zincirlerle kendini tüketirken, asıl ihtiyacının özgürlük ve anlam olduğunu unutuyor. Yorgunluk, bize kendimizi dinleme şansı sunabilir. Yeter ki bu yorgunluğun sadece kaslarda değil, ruhumuzda da biriktiğini kabul edelim.

Sonuç:

Tükenmişlik, çağımızın en sessiz ama en yaygın salgını. Fakat bu salgın, aynı zamanda bize yeni bir yol gösteriyor: daha yavaş, daha anlamlı, daha insanca yaşamak. Belki de en büyük devrim, durmayı ve yeniden nefes almayı öğrenmek olacak. Çünkü yorgunluk, sadece fiziksel değil; ama şifa da sadece dinlenmekten değil, yaşamanın özünü hatırlamaktan geçiyor.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.